Gazze'de Vicdan Nöbeti Türk Askeri Gitmeli mi?
Tarih bazen susar ama vicdan asla susmaz. Gazze'de aylardır yankılanan çığlıklar, sadece bir coğrafyanın değil insanlığın vicdanını kanatıyor. Bu tablo karşısında Türkiye, tarih boyunca üstlendiği misyonun eşiğinde yeniden duruyor. Mazlumun yanında olmak...
Geçmişten bugüne kadar mazlumun yanında Türk askeri olmuştur hep. Çünkü bazen diplomasi sessiz kalır, kurumlar susar ama vicdan konuşur. Bugün Gazze tam olarak böyle bir eşiğin adıdır. Bir millet olarak biz, yüz yıl önce Kudüs'ten ayrılırken geride sadece taş duvarlar değil, adalet ve merhamet mirası bıraktık.
Türk askerinin sadece sınırlarını korumakla kalmadığını, aynı zamanda insanlığın onurunu koruduğunu her daim biliriz. Yemen çöllerinde susuzluktan kavrulurken bile ezan sesini, adaleti ve merhameti taşımıştı. Galiçya'da, Kafkasya'da, Kudüs'te sadece savaşmadı; kimsesizleri korudu, açları doyurdu, yaralıyı taşıdı. Bosna'da, Somali'de, Kosova'da Türk askeri hep bir "umut sembolü" oldu. Cumhuriyet döneminde de bu anlayış değişmedi. 1950'de Kore'de, 1990'larda Bosna'da, 2000'lerde Somali ve Lübnan'da Türk askerinin varlığı sadece güvenlik değil, barışın sembolü oldu. Koreli bir çocuğun "Türk baba" deyişi, Bosnalı bir annenin "Türk askeri gelmişse artık korkmam" sözü, bu milletin yüreğinde altın harflerle yer aldı. Çünkü Türk askeri için savaş, sadece silahla değil vicdanla verilen bir mücadeledir.
Gazze ise insanlığın aynasıdır. Bugün Gazze, insanlığın bence en karanlık imtihanıdır. Hastaneler hedef, çocuklar enkaz altında, insanlık nefessiz. Uluslararası sistemin adaleti ise kör, sağır, dilsiz. Böyle bir tabloda, sadece diplomasiyle değil, vicdani duruşla da söz söylemek gerekir. Elbette mesele "savaş" değildir. Kimse yeni bir çatışmanın peşinde değildir. Ancak Türk askeri, sadece savaşmak için değil, barışı korumak adaleti sağlamak için gider. Gazze'ye Türk askeri gitmeli derken kastettiğim bombaların altında bir cephe değil; insani koridorların güvenliği, yardım sevkiyatının korunması, sivil halkın can güvenliği, uluslararası denetim misyonunda aktif varlık demektir. Yani bir "barış gücü" misyonu çerçevesinde Türk askeri, hem bölgesel denge hem de insani sorumluluk gereği orada olmalıdır. Çünkü Türk askeri gittiği yere korku değil, adalet ve merhamet taşır. Bunu tüm dünya bilir. Ve dahi millet olarak tarihi mirasın devamı olduğunu unutmayalım..!
Yine unutmayalım ki Filistin toprakları, Osmanlı'nın kalbinden kopan bir parçadır. Gazze'deki her taşta, her duvarda bir Türk askerinin duası, bir Osmanlı neferinin hatırası vardır. O yüzden mesele sadece politik değil, tarihi ve manevi bir meseledir.
Biz gitme sebebimiz bellidir. İster Balkanlarda bir yetim, ister Asya'da bir aç çocuk olsun; Türk milleti hep "biz ne yapabiliriz" diye düşünür. Birileri petrol için, birileri güç için asker gönderirken; Türk askeri vicdan için, adalet için, mazlumun onuru için gider. Belki de sadece bir Türk askeri botunun ayak izi bile orada bir çocuğa "yalnız değilsin" duygusunu verecektir.
Çünkü uluslararası toplum bu vahşete seyirci kalırken, Birleşmiş Milletler raporları bile artık sadece "kayıt defteri" gibi duruyor. Bu noktada Türkiye'nin vicdanı yeniden devreye giriyor.
İşte bu yüzden, Türk askeri gitmeli. Silahla değil, merhametle. Emirle değil, imanla. Kazanmak için değil, yaşatmak için.
Elbette Gazze'ye asker göndermek, sadece duygusal bir karar değildir; uluslararası hukuk, diplomasi ve bölgesel dengeler de dikkate alınmalıdır. Ancak şu da bir gerçektir ki, hiçbir diplomatik denge, çocukların ölmesini meşrulaştıramaz. Türkiye, eğer bir misyon üstlenecekse bu, barışın ve adaletin teminatı olarak olmalıdır.
Mazlumun yanında olmak, bir milletin genetik kodları bizimdir. Türk milleti, tarih boyunca mazlumun yanındaydı. Bu sadece bir gelenek değil, medeniyetimizin DNA'sıdır.
Bu yönüyle Gazze meselesi, sadece Filistinlilerin değil, bizim vicdanımızın da meselesidir.
Gazze'ye Türk askeri gitmeli, ama bu bir savaş çağrısı değil; vicdan nöbeti çağrısıdır.
Gitmeli ki; orada bir çocuğun "artık kimse gelmeyecek" umutsuzluğu bitsin.
Gitmeli ki; dünya, hâlâ adaletin bir coğrafyada yaşadığını görsün.
Gitmeli ki; Türk askeri bir kez daha insanlığın onurunu temsil etsin.
Çünkü Türk askeri gittiği yerde "düzen" kurmaz, merhamet inşa eder. Ve belki de bugün dünyanın en çok ihtiyacı olan şey tam da budur:
"Bir milletin değil, bir vicdanın askerleri."
Selam ve Sevgiyle...
Ayşe Aktaş
0 Yorumlar